En Çok Okunan Başlıklar

Kader açısından Çanakkale

Hadiselerin zahiri üzerinde durup, onlardaki manâyı ihmal edenler, insanı biyolojik yapısından ibaret görenlerden farksızdır.

Hz. Bediüzzaman (r.a.), böylelerini inci, mercan, pırlantadan harflerle yazılmış bir Kur’ân’ın değerini bu harflerden ibaret görenlere, buna karşılık, eşya ve hadiselerin manâları üzerinde yoğunlaşmayı ise, Kur’ân’ın manâ ve muhtevası üzerinde derinleşme ve onun değerini lâfzının manâ ve muhtevasında aramaya benzetir. Kur’ân da, birinci gruptakiler için “Onlar, sadece dünya hayatının zahirini biraz bilirler; ötesinden ve Âhiret’ten ise gafildirler.” (30:7) buyurur.

 

Bazıları, İngilizler’in daha sonra İstanbul’u işgali sebebiyle “Çanakkale kazanıldı da ne oldu; sonunda geçildi?” diye Çanakkale zaferini küçültmeye, hiçe indirmeye çalışırlar. Oysa, Çanakkale’nin askerî açıdan zafer olması bir yana, Osmanlı Devlet-i Âliye’sinin çöküşünü tamamlayan Birinci Dünya Savaşı, zahiren büyük bir şer olmakla birlikte, bâtınıyla ve Kader açısından, hakikat nokta-i nazarından, içinde büyük nimetler taşıyan ve Cenab-ı Allah’ın mü’minlere bütün muamelelerinin rahmet boyutlu olduğunu gösteren çok önemli bir hadisedir. Şöyle ki:

1. Batı’dan gelen ve fen ve felsefeye dayanan inkâr fırtınaları karşısında aydınlar, ulemâ ve şeyhler dahil, halkın da imanında onulmaz yaralar açılmıştı; bilhassa aydınlarda hissî bir iman var gibiyse de, merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle, “kafalar münkirdi”.

 

2. Merhum Sultan Abdülhamid’in ülkeyi ve devleti kurtarma ve nesilleri yetiştirme adına açtığı okullarda okuyanların büyük çoğunluğu bilimcilik ve pozitivizm tesirinde imanlarını yitirmişti; dolayısıyla mevcut ordu ve yönetici kadro Dünya Savaşı’nda galip gelseydi, yine Bediüzzaman’ın dikkat çektiği üzere, bugün ortada Kâbe de, Mescid-i Haram da, Mescid-i Nebî de kalmayabilirdi.

 

3. Hz. Bediüzzaman (r.a.), İslâm’ın güneydoğudaki manzarası karşısında bile daha 1910’da “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlâl” diyordu. İslâm, zihinlerde ve kalblerde ihtiyarlamış olduğu gibi, bütün İslâm dünyası bir enkaz halindeydi; bu enkaz üzerine yeni bir bina kurmak mümkün değildi. Dönem, İslâm’ın, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) Hira sultanlığında “Oku!” emriyle başlattığı gibi, yeni baştan ve sıfırdan, “Bismillâh her hayrın başıdır”la tebliğ edilmeye başlanacağı bir dönemdi. Her bakımdan bir nesl-i cedit lâzımdı ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin bilhassa batısı, artık sürülüp ekilecek bir “arazi-i mevat” halindeydi. İşte, Cenab-ı Allah (c.c.), bu gerçeği Hz. Bediüzzaman’a bilfiil gösterdi ve Bediüzzaman’la başlayan diriliş bugün dünya çapına yayılırken, İslâm dünyasındaki diğer ihya hareketlerinin sürekli duvara toslamasının en önemli sebebi, bu gerçeğin görülememesinden başka bir şey değildir.

 

Bu millet, İslâm’ı dokuz asra yakın şan ve şerefle temsil etti. Allah, İslâm’ı temsil ve tebliğ emanetini bir milletten aldığında ona tekrar geri vermemiştir. Sadece bu millettir ki, Allah, Âhir Zaman’ın son diliminde nihaî dirilişi yine onunla ve bu ülkede başlattı. Osmanlı Devleti, dokuz asırlık bir temsilin ardından Birinci Dünya Savaşı’nda ufûl ederken, Çanakkale ile nihaî bir zafer tâcı giydi; ölümü de, hayatı gibi muhteşem oldu; doğacak yeni güneşin zeminini de evlâtlarının kanıyla suladı. Bugün dünyanın her tarafında açılan çiçekler bu zeminden besleniyor ve güç alıyor. Çanakkale, manâsı itibariyle Bedir’e yakan bir zaferdir ve Çanakkale şehidleri, Bedir şehidlerinin arkasından gelir.

http://www.zaman.com.tr/ali-unal/kader-acisindan-canakkale_2284184.html

 

2 1 oy
Başlık Puanı
Mss.Unknown, 19 Mart 2015, 12:40
0 Yorumlar
Satıriçi Görüşler
Tüm Entryleri görüntüle


ANA SAYFAYA DÖN

100% Güvenli
0
Hemen Entry Ekleyinx