Kanada da Uber yapmak Nedir, Ne degildir?
Kanada’ya gitmeli miyiz?
Kanada’da işsizlik
Devesi Çalınan Bedevi ve Hırsız
Kahve Kültürü (1)
“Nasıl yaşıyorsanız öyle yönetilirsiniz.” sözünün kaynağı nedir? (1)
YANINA KALMAZ
TRAJİKOMİK BİR FIKRA
Kader açısından Çanakkale
Sıradan eşyaların sıradan hikâyesi
İYİLİK VE VEFA
Ebrehe’nin filleri ve İlahî teminat
İslâm kardeşliği içinde Şiîlik ve İran
Erdoğan, Haşhaşîler, sivil yardım kuruluşları
Acem Çaşutu – 21 Eylül 2013
- Nerden Alisveris yapilir ? (189)
- Kahve Kültürü (41)
- “Nasıl yaşıyorsanız öyle yönetilirsiniz.” sözünün kaynağı nedir? (40)
- YANINA KALMAZ (39)
- Kanada’ya gitmeli miyiz? (38)
- Kanada’da işsizlik (32)
- Sıradan eşyaların sıradan hikâyesi (31)
- Kanada da Uber yapmak Nedir, Ne degildir? (30)
- İYİLİK VE VEFA (30)
- Devesi Çalınan Bedevi ve Hırsız (28)
Tarihin Yavuz Sultan Selim yanılgıları… |
Tarihin Yavuz Sultan Selim yanılgıları…
ÖZGE YALIN
Bazen tarihî gerçekler hamasetin ve yanlış bilgilerin sisleri arasında kayboluyor. Tarihimizin en ilginç padişahlarından Yavuz Sultan Selim ile ilgili de yanlış bilinen birçok şey var.
Bu yanlışlar tarihçiler tarafından her fırsatta düzeltilmeye çalışılıyor. Mesela yıllardır öğrencilere Yavuz Sultan Selim’in küpe taktığı öğretiliyor hatta küpeli resim bile gösteriliyor. Osmanlı padişahları arasında en ilginç simalardan biri de Yavuz Sultan Selim’dir. 1512 ile 1520 yılları arasında çok kısa bir dönem padişahlık yapan Sultan Selim, fethettiği topraklar kadar kişiliği ve cesareti ile de ilgi çeker. Yavuz Sultan Selim ile ilgili o kadar bilinmeyen ya da yanlış bilinen şeyler var ki, tarihçiler bu yanlışları düzeltmekle bitiremiyor. Tarihçi Erhan Afyoncu’nun “Yavuz’un Küpesi” adlı kitabı (Yeditepe Yayınları) da Yavuz ile ilgili bilinmeyenleri ve yanlış bilinenleri anlatıyor. Malazgirt’te Kürtler “Malazgirt Savaşı’nda Kürtlerin rolüyle ilgili en önemli bilgi 13. yüzyıl yazarlarından Sıbt İbnü’l-Cevzi ismiyle tanınan Ebu’l-Muzaffer Yusuf’un “Mir’atü’z-zeman fi Tarihi’l-âyan” isimli eserinde şu şekilde geçer: “Az önce 10 bin Kürt de Sultan’a katılmıştı. Bununla beraber (sultan) Tanrı’dan sonra buyruğundaki 4 bin kişilik hassa askerine güveniyordu” Şam’da yaşayan Sıbt İbnü’l-Cevzi, Malazgirt’ten yaklaşık 180 yıl sonra tarihini kaleme almıştır. Sıbt, 11. yüzyılın ikinci yarısına ait bilgileri 1088’de ölen Garsunni’me’nin “Uyunü’t-Tevârih” isimli eserinden almıştır. Malazgirt Savaşı’na katılan Kürtlerle ilgili bilgi muharebeden yaklaşık 260 yıl sonra Kenzü’d-Dürer ve Câmiü’l-Gurer isimli bir eser yazan Memlük tarihçisi İbnü’d-Devaddari’de de vardır. Kenzü’d-Dürer’de bu konu “Sultan Alparslan’a Kürtlerden ve sâir kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı.” şeklinde geçer. Ortaçağ tarihçileri genellikle rakamları abartılı vermektedirler. Nitekim Sıbt, Selçuklu ordusunun tam sayısını vermezken Bizans ordusunu 400 bin kişi olarak vermektedir. İbnü’l-Kalanisi ise Bizans ordusunu 600 bin, Selçuklu ordusunu ise 400 bin kişi olarak zikreder. Orta Çağ’da bu büyüklükte ordular yoktur. Selçuklu ordusu muhtemelen en fazla 50 bin kişi civarındaydı ve Selçuklu’ya tâbi olduğu için Mervanoğulları’nın Malazgirt’e gönderdiği Kürt birlikleri de birkaç bin kişiydi. Ancak sayı ne olursa olsun su götürmez bir gerçek vardı ki Malazgirt Savaşı’nda Kürtler Türklerle birlikte savaşmışlardır.” Topkapı’daki taht, Şah İsmail’in değil “Türkiye-İran Parlamentolararası Dostluk Grubu üyesi milletvekilleri, 17-21 Haziran 2006 tarihleri arasında Tahran’da İranlı yetkililerle görüşmeler yaptılar. Zaman Gazetesi’nden öğrendiğimize göre İranlı milletvekilleriyle milletvekillerimiz arasında yaşanan, 1514’te Yavuz Sultan Selim’le Safevi hükümdarı Şah İsmail’in karşılaştığı ‘Çaldıran Muharebesi’ polemiği ziyarete damgasını vurdu. İranlı milletvekilleri, Türk tarih kitaplarındaki bilgilere itiraz ederek, “Çaldıran Savaşı’nda kaçan Şah İsmail değil Yavuz Sultan Selim’dir.” iddiasında bulundular. Bunun üzerine milletvekillerimizin “Yavuz Sultan Selim kaçtıysa Topkapı Sarayı’ndaki ‘Şah İsmail tahtı’ ne oluyor? Yavuz kaçtıysa tahtı kim getirdi?” şeklindeki sözleri karşısında İranlı vekiller cevap veremediler.”
Yavuz Sultan Selim küpe takar mıydı?
“Yavuz Sultan Selim denince aklımıza hep kulağı küpeli, palabıyıklı bir resim gelir. Daha sonraki dönemde yapılmış olan bu resim, tarih ders kitaplarında kullanıldığı için herkes Yavuz’u böyle tanır. Hatta kulağındaki küpenin sebebi üzerine birçok hikâye uydurulur. En ilginç rivayetlerden biri Yavuz Sultan Selim kılık değiştirerek Tebriz’e gidip, Şah İsmail’i satrançta yenince şahın, Şehzade Selim’e yenilginin hırsıyla bir tokat atması üzerine, Yavuz’un da bu tokat kulağıma küpe olsun diye küpe takmasıdır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan bu resmin tarih ders kitaplarında kullanılması Osmanlı tarihinin en önemli yanlışlarından birine sebep olmuştur. 16. yüzyıla ait ve daha sonraki dönemlerde çizilmiş minyatürlerde sultanın kulağında küpe olmadığı gibi, portresi de çok farklıdır. Ayrıca ‘Selimname’ isimli Yavuz’un hayatını anlatan kitaplarda sultanın küpe taktığına dair bilgiye rastlanılmaz. Türkmenler arasında küpe takmak eski bir gelenektir. Ayrıca bazı tarikatlarda dervişler dünyadan ve dünyevi nesnelerden soyutlandıklarını göstermek için mengüş (küpe) takarlardı. Bu iki gelenek de Yavuz Sultan Selim’e değil Akkoyunlular’ın topraklarında Safevi Devleti’ni kuran Şah İsmail’e uymaktadır.” ***
Çaldıran’da kaçan Şah İsmail’di
Safeviler üzerine yürüyen Osmanlı ordusu, Doğu Anadolu’nun coğrafi şartları ve çevrenin iaşe-ikmal açısından Safeviler tarafından elverişsiz hale getirilmesi sebebiyle seferin başlarında zor duruma düşmüştü. Yavuz’un sert tedbirleriyle ilerleyen Osmanlı kuvvetleri Çaldıran’da 23 Ağustos 1514’te karşılaştıkları Safevileri ateşli silahlarıyla büyük bir mağlubiyete uğrattı. Büyük bir kısmı yok olmasına rağmen Safevi ordusu da son derece sert bir karşılık vererek, Osmanlı askerlerini yıpratmıştı. Şah İsmail, eşi Taçlu Hatun’u ve hazinesini savaş meydanında bırakarak kaçtı. Safevi hükümdarının muharebeden kaçtığı yalnız Osmanlı tarihlerinde değil, Safevi tarihlerinde de şöyle anlatılır: “Şah, ordusunun dağıldığını görünce savaş meydanından ayrıldı. Ustaclu Hızır Ağa, ona kendi atını verdi. Osmanlı askerleri şah tarafından süslü elbiseler giydirilen Avşarlı Sultan Ali Mirza’yı Şah İsmail sanıp yakaladılar. Fakat onun Şah olmadığı anlaşılınca öldürüldü. Safevi ordusu dağıldı. Yavuz Sultan Selim bunu bir savaş hilesi zannederek Safevileri takip ettirmedi.” İranlı milletvekilleri, Ahsenü’t-Tevarih, Hülasatü’t-Tevârih ve Tekmiletü’l-Ahbar isimli Safevi tarihlerine bakarlarsa Şah İsmail’in nasıl kaçtığını öğrenirler. *** Yavuz, Türkmenleri öldürmedi Yavuz Sultan Selim’in İran seferi sırasında Anadolu’da Şah İsmail’i destekleyen 40 bin kişiyi tespit ettirip, kimini öldürttüğü, kimini de hapsettirdiği yönündeki rivayet kaynakların birbirinden naklen tekrar ede ede günümüze gelmiştir. Yavuz döneminde yazılan kitapların çoğunda Türkmenlere yönelik böyle büyük çaplı bir katliama dair bilgi bulunmaz. Dönemin kaynakları incelendiğinde, bazı Türkmen aşiretlerinin sürgüne gönderildiği, bazı Türkmenlerin ise takibata uğratılıp öldürüldükleri görülür. Ancak o günün şartlarında nüfus açısından çok büyük bir rakamı ifade eden 40 bin kişinin öldürüldüğü iddiaları gerçeği yansıtmaz. 16. yüzyılda Anadolu’da Sivas, Tokat gibi şehirlerin nüfusunun 3-4 bin kişiden oluştuğu dikkate alındığında 40 bin rakamının 10-15 şehrin tamamen yok edilmesi manasına geldiği, bunun da, o dönemde bu kadar büyük nüfus eksikliğine rastlanılmaması sebebiyle doğru olamayacağı anlaşılacaktır. Yavuz’un, Safevilerle mücadelesi üzerine araştırmalarda bulunan Jean-Louis Bacque Grammont, “Padişahın o tarihte 40 bin kişiyi kılıçtan geçirttiği iddiasını doğrulayacak hiçbir delilin bulunmadığını” belirtir. Yine Türkmenler üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Tufan Gündüz, o dönemde bir köyün 10-50 haneden oluştuğu hesaba katılırsa 40 bin kişinin öldürülmesinin 1000-2000 köyün yok edilmesi demek olacağını belirtip, Osmanlı vergi sayımlarında bu kadar büyük bir nüfus eksilmesi görülmediğini söyler. Ayrıca Osmanlı tarih yazarlarının padişahlarının şan ve şereflerini artırmak amacıyla rakamları abarttıklarını belirtir. Asıl Şah İsmail Sünnileri kesti Safevi Devleti 1501’de kurulduğu zaman İran’ın büyük bölümü Sünnî idi. Ancak Şah İsmail, İran’da Oniki İmam Şiası’nın tesisi konusunda kararlı bir yol izledi. Şiîlik İran’ın resmî mezhebi hâline geldi ve devlet eliyle hızlı bir Şiîleştirme politikası takip edildi. Devlet adamları “Tebriz halkının çoğunluğu Sünnî, Şiîliği kabul ettiremeyiz.” deyince Şah İsmail, “Ben bu yola baş koydum. Ya Şiî olurlar, ya da kılıcımın tadını tadarlar.” demişti. Kısa bir zaman içinde Şiî ezanı tesis edildi, hutbelerde ilk üç halifeye ve Hz. Aişe’ye lanet okunması gelenek hâline geldi. Tebriz meydanında toplanan halka önce Şiî fıkhı anlatılıyor, daha sonra din adamlarının nezaretinde topluca mezhep değiştiriliyordu. Şiîliğe geçmeyen bölgelerde katliamlar yapıldı. Bağdat, Yezd ve Horasan gibi yerlerde kadın-çocuk denilmeden on binlerce insan öldürüldü. İzlenen kanlı ve acımasız siyaset sonucunda Türkmenlerin ve diğer halkın dinî anlayışında köklü değişiklikler meydana geldi.
Cok Guzel